düz yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
düz yazı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mart 2017 Pazartesi

BU DA DAHİL TÜM GENELLEMELER YANLIŞTIR!


 Ülke olarak son zamanlarda, desteklediğimiz, inandığımız değerleri, -bu değerler ne kadar insancıl bile olsa- militanca, holiganca desteklediğimiz gerçeği beni iyice rahatsız etmekte. Bu rahatsızlığımı da sizlerle sosyal medya aracılığıyla dile getirmek istedim. 


 Birazdan okuyacağınız tüm başlıkları elimden geldiğince objektif yazmaya çalıştım. Umarım bu eleştirilerimi, inanç ve ideolojinize bir nefret ve saldırı olarak görmezsiniz. Çünkü yazımda bahsi geçenler -LGBT hariç- genellikle karşı düşünceye karşı bir nefret beslemektedir.


 Yazıma, yazımı yazdığım tarihle orantılı olarak sosyal medya gündeminde fazlaca yer kaplayan ''FEMİNİZM'' ile başlayacağım.




Türkiye'de Feminizm;


Feminizm nedir?


 Feminizm, kadın haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için bir mücadeledir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürümüzü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır.


 Feminizm Tanımında da bahsedildiği üzere bu bir mücadeledir. Lakin 18-25 yaş arası genç kadınlarımız 8 Mart haricinde ne eline bir broşür alır, ne bir konferansa katılır ne de bu mücadeleye nasıl destek olacağı konusunda bir çaba harcamadan sosyal medya üzerinden, -gerçekliğini araştırmamış- gördüğü fotoğrafları paylaşıp ve literatüre sallamak haricinde -bayan değil, kadın vb.- yaptığı pek bir şey görülmemektedir. 


 Yalnızca literatürde Feminizmi bildiği için, bu ideolojiyi ataerkil gördüğü bireylere -kadın veya erkek- sallama aracı olarak kullanır. Genel olarak aynı zamanda ''sözde'' insan hakları savunuculuğu da yapmasına karşın, ataerkil bireylere karşı bir nefret ve saldırganlık sergiler. Oysa ''sözde'' değil de gerçekten İH savunucusu ve Feminist olsa, karşısında ki bireye saygı çerçevesi içerisinde düşüncesini empoze edip mücadelesine bir yeni birey katabileceğinin farkına varabilir. 


 Son olarak kişisel olarak rahatsız olduğum bir cümleyi dile getireceğim.

''Kadın kadındır, çiçek babandır.'' 
1)Kişi, kadınlar çiçektir derken size hakaret amacı gütmediğini, kadınların dünyamızda olduğuna mutlu olduğumuzu anlatmak istediği aşikar bir durumken bu cümleye bile saldırır bu ''sözde'' feministler.
2)Yukarıda ki cümlede onu rahatsız eden çiçek kelimesini bu sefer erkeğe karşı bir hakaret olarak kullanıp seviyesini belli etmiş oluyor.
3) Madem çiçek sizi bu kadar rahatsız ediyor, alternatif bir cümle olarak ''Kadın kadındır, adam adamdır. , Kadın kadındır, çiçek çiçektir.'' gibi kelimelerle kimseye sataşmadan rahatsız olduğun durumu dile getirebilirsin. 


Türkiye'de Ülkücülük;


Ülkücülük nedir?


 Ülkücülük, Alparslan Türkeş ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin siyasi çizgisini oluşturan Türk-İslam Ülküsü çerçevesinde politika üreten siyasi bir Türkçülük hareketidir. Bu siyasi hareketin nihai hedefi, tüm dünyanın insanlarının adilane bir şekilde yönetildiği küresel siyasal yapının sağlanması daha sonrasında ise İslam öğretilerinin insanlığa doğru kanallardan aktarılmasıdır.


 Tanım üzerinden çevremizde ki ülkücü kişi profillerini inceleyelim haydi. 


Türkçülük hareketidir diyor, Türk-İslam Ülküsü diyor, sakın Arap seviciliği yapmayın diyor yani. Devam edelim, nihai hedefinin insanların adilane yönetildiği yapıdan bahsediyor. Ne demek istemiyor söyleyeyim; solcu bu, dinsiz bu, komünist bu, gey, ibne, top, diye insanlara saldırma, lezbiyen bu, kesin orospu diye insanlara saldırma, turist geliyor hadi seks yapalım mantığıyla yaklaşma diyor. Gel gör ki sanki bu ülkücülük bunun tam tersini söylüyormuş gibi hareket ediyor bu ülkücüler. Bu ülkücüler adilane kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyor olacaklar ki, bir haksızlık olduğunda -tabi ki ülkücü birine karşı olan hariç- köşelerine çekilirler, sanki ortada bir haksızlık yokmuş gibi davranırlar. Ve bazıları da çıtayı aşarak ideolojik veya inançsal farklılıkları olan ve haksızlığa uğramış bireye hakaretler etme derecesine bile çıkarır. 


 Ülkücülük; Komünistler Rusya'ya demeden önce Milliyetçiliğin de Fransa'dan çıktığını unutmamaktır.

 Ülkücülük; hilal bıyık, tespih, kantinde özel köşe değildir. 
 Ülkücülük; Osmanlı sempatizanlığı değil, tüm Türk liderlere ve devletlere aynı saygıyı gösterebilmektir.
 Ülkücülük; Adam olmaktır. Becerebilene.


Türkiye'de Müslümanlık;


 Müslüman, İslam dinine mensup kimselere verilen isimdir. Ve Türkiye'de Müslümanlık, Türk Müslümanların her fırsatta dile getirdiği ''İslam hoşgörü dinidir'' sözü ile tam bir zıtlık içerisinde ilerlemektedir. İnsanları birleştiren bir din olma amacıyla yola çıkan bir dinin bu duruma gelmesinden büyük utanç duymalısınız. 


 Müslümanlık, Müslüman olmayana nefret etmek, içki içene nefret etmek, örtünmeyene nefret etmek, kadına nefret etmek, Ateiste nefret etmek, Hristiyan'a nefret etmek, Alman'a nefret etmek, Yunan'a nefret etmek için bir araç değildir. İnancın doğrultusunda İslam'ın şartlarını REKLAM VE GÖSTERİŞTEN UZAK yaşamanı gerektiren ve tamamı itibariyle içinde yaşadığın bir kimliktir.


 Müslümanlık, siyasi bir platform değildir. Siyasi görüşünü, Müslümanlığı kullanarak insanlara empoze etmek Müslümanlığa aykırı bir davranıştır. 


 Müslümanlık, hurafelere inanmak değildir. Kutsal saydığın, dininin gerekliliklerini ve tarihini yazan Kuran'ı Arapça okumak onu anlamanı sağlamaz. Sana Arapça okuma demiyorum. Arapça da oku. Ama insaf be kardeşim aç arada bir Türkçe de oku ki sana ne dediğini anla. Cahil olma. Çomar olma. Kendine alim diyen hacı diyen soytarılara inanacağına, iman ettiğin Allah'ın kitabına inan.



Türkiye'de Solculuk;


 Ülkemizde solculuğun geldiği durum da içler acısı bir hal içerisindedir. Sol görüşlü bireyler, yukarıda belirttiğim Ülkücülere göre daha fazla haksızlık karşısında göğüs geren veya göğüs germeye mecbur bırakılmış kişilerdir. Bir yerde bir haksızlık olduğunda, haksızlığa uğrayandan daha fazla sahiplenip konuyu mücadele eden kişilerdir. Eee? Ne var bunda? Gayet de doğru olanı yapıyorlar neden eleştiriyorsun? diyecek olursan bu solcular riyakardır. 

 Ne riyakarlıkları var? diyecek olursanız eğer, ben nedense hiç şehit haberi paylaşan, şehide üzülen, şehit cenazesine veya şehit protestosuna katılan, zulüm gören Türkmenler için protestoya katılan, terör örgütü pkkyı lanetleyen solcu göremiyorum.
Bu mu sizin eşitlikçi, insancıl, sosyal ideolojiniz. 

 Hele bir de hdp denen partiyi sol görüşlü parti olarak gören hayasızlar var. Adamlar sol görüşü bırak koyu bir şekilde sağ görüşlü faşistlerdir. Kürt milliyetçiliği yapıp, devletin haklı olduğu konularda bile zıvanadan çıkacak şekilde, devletin güvenlik personeline ukalalık, artistlik yapan hakaret eden kişiler sol dediğiniz ideolojiyi kirletip sizlerin davanızı haksız kılacak durumlara düşürüyor. Kürt milliyetçiliği yapan şahıs ve kuruluşları sol ideolojinize karıştırmayı bırakın artık.

 Ve siz Cumhuriyet Halk Partililer, desteklediğiniz siyasi partinin lütfen parti tüzüğünü okuyun. Ben CHP'liyim deyip de CHP tüzüğü ile uzaktan yakından alakasız hareket etmeniz çok komik görünüyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 6 ilkesinden ikisi Cumhuriyetçilik ve Milliyetçiliktir. Yani sosyalizm çığırtkanlığı yapacak bir CHP'li daha görmek istemiyorum artık. 


Türkiye'de Ateizm;

 Ateizm nedir?

 Ateizm, tüm tanrılara ve ruhsal varlıklara olan metafizik inançları ve dinleri reddeden; doğruluğuna inanılan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir felsefi düşünce akımıdır. Türkiye'de ki cahil insanların düşündüğü gibi şeytana falan tapmazlar yani. Hatta bunların satanist olduğunu söyleyen bazı akıl yoksunu gerizekalılar -affedersiniz- da var. Bu inanca sahip kişi Allah'a da Şeytana da inanmıyor ki Şeytana tapsın, kedi kessin.

 Ülkemizde ki ateist düşünce biçimini benimsemiş bireyleri eleştirmeme sebep, sosyal medya üzerinde avazları çıktığı kadar ''İslam hoşgörü dini diyorsunuz bize saygı göstermiyorsunuz. Düşüncemizi yok sayıyor küçümsüyor, bizlere fizikselliğe varan saldırılarda bulunuyorsunuz'' diye haksızlıklarınızı dile getiriyorsunuz. Oysa şöyle bir sosyal mecralarda ateizm sayfalarına girdiğinizde, İslama, Hristiyanlığa, Budizme ve tüm dinlere, hakaretlere varan paylaşımlarla, bu inançları benimseyen insanların değerlerini küçümseyen, alaya alan paylaşımları olduğunu görüyorsunuz. Aleni bir tahrik söz konusu. Evet tamam bir ateistin suç işlemeye olan yatkınlığı tüm inanan bireylerden çok çok daha az. Ama manevi saldırılarda da bulunmamaları gerektiği inancına sahibim. 

 İnanan bireyler ile ateizmi tartışmak gerçekten zor biliyorum. Lakin tartışmak zorunda değilsin. Anlattığınız şeyi anlamayacağını hissettiğiniz an tartışmayı sonlandırabilme becerisine sahipsin. Değilsen bu senin kendini geliştirememezliğin, beceriksizliğindir. Neden? Çünkü savunduğun felsefi bir ideoloji akımıdır. Ve bunu yaymak yada ideolojini anlatmak istiyorsan, kendini geliştirmeli, hitabını ve tartışmayı yönetme becerisine sahip olman gerekir.


Türkiye'de LGBT

 LGBT nedir?

 Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender sözcüklerinin baş harfinden oluşan kısaltma. LGBT, bu kısaltmalarda bahsi geçen cinsel yönelimleri/tercihleri eleştiren, baskı altına alan, bu yönelime/tercihe sahip bireylerin haklarının hiçe sayılması, aşağılanması, şiddet görmesi ve öldürülmesi karşısında ses çıkartacak bir otorite olma amacı güden bir platformdur. 

 Son zamanlarda sosyal medyanın yaygınlaşmasından dolayı mı bu kadar çok gördüğümü yoksa tamamen ergen bireylerin özentiliğinden dolayı mı bilemediğim için bu yazıyı yazmaya karar verdim. En çok da tepkiyi sanırım bu başlık için alacağımı düşünüyorum. Çünkü gerçekten çevremde LGBT yönelimine sahip olduğunu bildiren gök kuşağı bayraklı sosyal medya hesapları patlama yaptı. Her köşe başında bir gök kuşağı görür oldum. Ve çok da hassas olan bir konu. 

 Peki gerçekten bu gök kuşaklı profiller bu LGBT yönelimine sahipler mi? 12-18 yaş arası için konuşuyorum şu an, ergenliğe henüz girmiş, girmemiş veya giriyor olan bu bireyler, eğitim sistemimizin eksikliğinden kaynaklı olarak cinsel eğitimini doğru bir şekilde alamayıp internetten edindiği ve doğruluğu, yanlışlığı tartışılacak bilgilerle doluyor. Yeterli bir cinsel temele sahip olamayan bu bireyler, gerek sosyal medya fenomenleri gerekse paylaştığı fotoğrafların sanatsallığından etkilenip takip ettiği kişilerden görüp öğrendiği bu LGBT yönelimi yalnızca özentiden kaynaklı mı oluşmaktadır?

 Elbette ki gerçekten LGBT bireylerin olduğunu biliyorum ve bu bireylerin aramızda, bizimle aynı dünya çatısı altında oldukları için çok mutluyum. Lakin dediğim gibi sayılarınız gerçekten de bu yönelime sahip kişileri mi, yoksa özentileri de kapsıyor mu merak ediyorum.

 Onur Yürüyüşü adı verilen, yılda bir kere LGBT bireylerinin bizler de varız ve bizlere saygı duymalısınız diyebildiği bu yürüyüşü gönülden desteklememe rağmen beni ve benimle aynı düşünceye sahip bir çok bireyi rahatsız eden görüntüler ortaya çıkmaktadır. Öpüşen iki erkek beni rahatsız etmez, öpüşen iki kadın beni rahatsız etmez, el ele tutuşan iki trans birey beni rahatsız etmez lakin yürüyüşün yapıldığı alan tüm dünya vatandaşlarına, her yaştan bireye açık bir alan, gerek küçük yaşta bir çocuk gerekse bir yetişkin, halka açık bir alanda yürüyüşe özel giydiğin -eylem alanında yada yakınında üst değiştirerek- aşırı çıplaklık içeren kostümlerini görmek zorunda değil. Herkesin kendi kişisel etiği, ahlakı vardır. Herkesin tek tek kişisel etiğine tabi ki uymalısın demiyorum lakin karşı tarafı da rahatsız edecek derecede cinsellik ögeleri barındıran kostüm -giysi- giymek zorunda değilsin. Kimseden senin cinsel yönelimini dış görünüşünden anlamasını beklemen çok saçmadır. (Hiç bir cümleyi 15 dakikadan az sürede yazamadım. Alnımdan ter damlaya damlaya yazıyorum. Bilin ki amacım sizi yadırgamak, yöneliminizi/tercihinizi aşağılamak değil) 

 Herkesin ütopyaları vardır. Belki de cinselliğinizi istediğimiz her yerde yaşarız diyor olabilirsiniz. Ama bunu bir heteroseksüel birey bile yapmıyorken neden bu konuda ısrarınız anlamış değilim. Bu cinselliği zevk odaklı, fantezi odaklı yapıyorsanız ayrı, ama partnerinize duygusal bir bağınız varsa aranızda ki cinsel birlikteliği bizim görmemize, bizim aramızda yaşamanıza, yada aleni bir şekilde yaşadığınızdan yaşam alanımızı işgale hakkınız var mıdır bir düşünün derim. 


 Yukarıda ki yazılan eleştirilerimde hiç bir ideolojiye, hiçbir inanca ve hiçbir yönelime/tercihe nefret ve saldırganlık duymadan, olabildiğimce objektif bir şekilde yaklaşmaya çalıştım. Umarım hiçbirinizi kırmamış, incitmemiş veya sinirlendirmemişimdir. 

 Her ne olursa olsun, şiddet ve nefret içermeyen tüm ideoloji, inanç ve tercihlere saygım vardır. Ve iyi ki de bu farklı görüşler var. Solmaya başlayan, süresini tamamlamaya yaklaşmış olan bu gezegenin üzerinde bir martı gibi özgürce, bir sevgilinin saf sevgisi gibi sevgiyle ve Barış Manço'nun hayal ettiği gibi barış içinde yaşamaya hakkımız olmakla birlikte, bu gezegende bizimle birlikte yaşayanlara saygı göstermek zorundayız.

Sevgi, saygı ve barış ile kalın. Hoşça kalın. 


                                                               Oğuzhan KAÇMAZ


                                    Soru ve görüşleriniz için iletişim: oguzhankacmaz@gmail.com
                                                                                             ogeshan@hotmail.com
                                                                           İnstagram:kisa_anadolu

23 Eylül 2016 Cuma

Çay Mühim, Oralet Şart Müzeyyen


İnce bir pamuk ipliğine bağlı hayatlarımız olduğunu düşünsek de,
çelik bir halatla bağlıyız yaşamaya.
Kopmak istiyoruz ama kopamıyoruz dünyadan.
En büyük acıyı bizler çekiyoruz.
İnsanlar yakınlarını kaybediyorlar seninki acı mı?
Evet seninki acı.
Sen o yakınını kaybeden insan değilsin.
Senin hayatında senin yaşadığın acının tarifi yok.
İçim yanıyor dersin.
Canım acıyor dersin.
Lügatında bu acıyı niteleyecek sıfatlar yok.
Sen hissedersin acıyı. 
Onlar konuşurlar.
Geçer derler.
Desinler.
Sen de ''Geçiyor. Yüreğimi delip geçiyor.'' der kalkarsın masadan.
Bir çay yada oralet söylersin.
Parasını da bardağın yanına iliştirirsin.
Çünkü çay mühim, oralet şart Müzeyyen..!

9 Ağustos 2016 Salı

Alamet i Farika

ALAMET I FARIKA

Çok sevdim.! Bu zamana kadar sevdiğim tüm kadınlardan farklı bir kadındı. Neden bilmiyorum ama hissettiklerim bu kadına karşı çok farklıydı. Uzun süre önce görmüştüm kadını. Adını bilmiyordum. Sadece uzaktan seviyordum. Daha sonra öğrendim ki yakın bir arkadaşım ile çıkmaya başlamışlar. Sustum. Yakınındayken aramızda okyanuslar vardı. Sonra tanıştık. Okul kapandı, kadının gitme vakti geldi. Otogara götürdüm kadını ve sevgilisini. Vedalaşırken bana sarıldı. Ama öyle sıradan sarılmaları, ruhsuz, samimiyetsiz tüm sarılmaları kastetmiyorum. Öyle sıkı ve içten sarıldı ki, tüm hücrelerime, iliklerime kadar hissettim kadını. Bu zamana kadar bana onun gibi ne annem, ne babam ne de bir başkası sarılmıştı.
Aradan uzun bir tatil geçti. Ve kadını ilk gördüğüm yerde gördüm. Yine o hücrelerime, iliklerime kadar hissettiren sarılışıyla aldı bedenimi kollarının arasına. Ertesi akşam beraber yemek yedik ve yürüyüş yaptık. Yakşalık 11 kilometre kadar yürüdük. Omzumda taşıdım, yüzünü avuçlarımın arasına aldım, elini tuttum ve öptüm. Dudaklarından kalbime inen bir ateşle sarsıldı bedenim. Sabaha kadar vakit geçirdik. Sarıldı, öptü, kokladı.
Kadının yanında kendimi öyle mutlu hissediyordum ki sanki zaman durmuş, insanlık yok olmuş gibi oluyordu. Beynim; ondan, onun dokunduğu şeylerden, ona ait olan şeylerden ve sesinin tınısından başka hiç bir şeyin varlığını kabul etmiyor ve algılamıyordu. Ama yanında değilken; dünyanın tüm acıları, kederleri, umutsuzlukları, çöküntüleri, ölmüş çocuklar, solmuş papatyaları siyanür gibi ciğerlerime, kalbime, mideme doluyordu.

Bir akşamüstü kadın oturdu karşıma ve konuştu. Sesi mitolojilerde en acı verici yaratıkların sesi gibi işliyordu bedenime, hücrelerime. Kadın acı konuştu. Ve ben acıyı hiç sevmediğimi söyleyemedim.
Kadın sevmiş. İmkansızı sevmiş. Olmayacak kişiye olmayacak umutlar bağlamış. Üzmüşler kadını. Konuşurken eli kalbinin üstünde duruyordu. Anlamıştım. Konuşmasa, anlatmasa da elinin orada duruşundan kadının acılarını görebiliyordum. Minik kalbinin her atışında ki elinin mikrosantimlik hareketinden görebiliyordum içinde kopan fırtınalarını. 
Ama konuştu. Konuşmasın isterdim ama konuştu. Her kelimesiyle vücuduma, kalbime, iliklerime kadar acı yerleşti. Bir adamı sevmiş zamanında. Ve benim tüm tavırlarımda o adamı görüyormuş. Sanki karşısında konuşurken, hareket ederken, ben yok oluyor ve o beliriyormuş. 
O an hayatımda hiç kalmadığım kadar çaresiz kaldım. Adamı tanımıyordum. Ve hangi davranışlarım, hangi ses tonum, hangi bakışım, hangi cümlem benziyor bilemiyordum. Çaresizce sevdiğim kadının karşısında, sevdiği adam oluyordum ve buna engel olamadığımdan tüm kemiklerim kırılıyor, yeniden kaynıyor ve yeniden kırılıyordu.
Ve devam etti. Bir başka evrende mutlaka karşılaşacağız ve o zaman seni sen olduğun için seveceğim dedi. O an onu da kendimi de öldüresim geldi. Bir silahım olsaydı onu da kendimi de oracıkta, tren yoluna bakan pencerenin önünde ki krem rengi koltuğu kana bulayarak öldüresim geldi.
Bir anlaşma yaptık. Başka bir evrende buluşana kadar arkadaş olacağız diye. Evet ben sana aşık bir arkadaş olacaktım ama yine de arkadaş olacaktık. İyi günümüzde de kötü günümüzde de yanımızda olacaktık birbirimizin.

   Aradan 2-3 gün geçti. Bu geçen süre zarfında birlikte çok uzun saatler geçirdik. Hatta bugün sabah kadar 13 saati birlikte geçirdik. Evim uzak ve son otobüs kalkalı saatler olduğu için, onda kalabileceğimi söyledi. Sevdiğim kadının evinde olabilecektim. Onu gören duvarlar, tablolar, koltukların arasında uyuyacak, dudaklarının arasına değmiş bardaklardan su içecektim. Sabah, kadının işleri olduğundan erkenden kalkıp eve gitmeliydim. 

Sabah güneşi; bir kaç saat içinde meydana gelecek, cehennemi dünyaya taşıyacak ateşin sıcaklığını peşin peşin vurmaya başladığında kan ter içinde uyandım. Bir sigara içtim. Göğsümde anlamlandıramadığım bir ağırlık vardı. Sigaramı söndürdükten sonra sessizce kadının odasına gittim. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Kadın korkuyla sıçradı. Biraz önce dışarıdan gelen sesin üzerine benim odaya girmem kadını korkutmuş öyle dedi.
Saatin daha erken olduğunu biraz daha uyumamız gerektiğini söyleyip yattı. Odadan çıktım, mutfağa geçip bir sigara daha yaktım. Ama çektiğim her nefeste ciğerlerime derin okyanuslar doluyor nefes almamı güçleştiriyordu. Sigaramı içtikten sonra yatıp uykuma devam ettim. Ve kadının sırça ses tonuyla uyandığımda göğsümde ki tüm ağırlık aniden yok oldu.
Uyanmam gerektiğini, bir arkadaşının işe geçerken uğrayacağını ve sebebini bilmediğini söyledi. Bir sigara daha yaktığım sırada kadının telefonu çaldı ve kapıya bakmak için aşağıya indi. Sigaramın büyük bölümünü içmiştim ki kapı açıldı. Kadının parmakları tanımadığım bir adamın parmaklarına dolanmış vaziyette mutfağa girdiler. 
Her kelimesi hayatımdan 10 sene götürdüğü 4 kelimelik bir cümleyle hayatımın anasını sikti. ‘’Erkek arkadaşım sürpriz yapmış.’’ 
Hiç bozmadan o kadar güzel oynadım ki rolümü, Ferhan Özpetek görse ayakta alkışlardı. İçimde bir darbenin en aşifte anları yaşanırken, hiç acısı olmayan bir insan edasıyla konuşuyordum kadının ‘’erkek arkadaşıyla’’.
Ve evden çıktım. Eve gidene kadar kalbimin artık olmadığını, taşa dönmüş olduğunu veya o kadar çok parçalanmadan sonra bir zerresinin bile yerinde olmadığını düşünüyordum. Öyle acımıştı ki canım, öyle erimişti ki yüreğim…
Kabuslarla paramparça 2 saatlik uykudan sonra evden çıktım. Gittim kafeye oturdum. Bir şeyler okuyayım derken kadını adamla elele gördüm. Artık bir kalbimin olmadığında canım acımaz derken, o olmayan kalbimin boşluğuna doldu acı. Teşekkürler kadın. İnsan kalbi olmasa da damarlarına acı pompalanarak da yaşarmış bunu anladım.

                                                               Kırmızı Kısa Anadolu
                                                                     07.08.2016 Pazar Saat:20:35

4 Mayıs 2016 Çarşamba

YAZ SONUYDU GİDİŞİN

Yaz Sonuydu Gidişin


Bağlıydım oysa ki ben sana..
Görünmez damarlarla..
Tam toplar damarımın ucundan çıkan bir damarla.
Kalbimden kalbine giden, canıma can katan, kanının kanıma karıştığı görünmez bir damarla bağlıydım oysa ki ben sana.

Sonra..
Sonra gittin!
Yaz sonuydu gidişin.
Havalar; daha henüz soğumamış, sokaklarda oynayan çocuklar henüz annelerinin ördüğü yün yelekleri giymemişti.
Genç kızlar, yarı çıplak, bacaklarının arasından geçen ve belini örten pikeleriyle uyuyorlardı hala.
Anneler daha çocuklarının üstünü örtmek için uyanmaya ihtiyaç duymayacak kadar sıcaktı havalar.

Yaz sonuydu gidişin.
Önce serin bir rüzgar kamçıladı bedenimi.
Kanım çekildi.
Ellerim..
Ellerim üşüdü.
Gözlerin gibi masmavi olan gökyüzü karardı.
Sapsarı sırça saçların gibi parıldayan güneşin önüne geçti o kapkara bulutlar.

Ve gidişin koskoca baharı silip attı takvimden.
Kışı getirdi.
Hem de ansızın getirdi.
...otoyolların arasında kalmış, yavruları için bir parça yiyecek bulma ümidiyle yuvasından ayrılan bir tavşanın, kamyon farının ilahsal ışığıyla kala kalması gibi yakalandım kışa.

21 damla gözyaşı saydım.
Dinine imanına sövüp saydım.
21 damla yaş, 21 farklı sakalın ucunda birikti.
21 damla damladı yere.
Hepsi birleşti yerde, 21 farklı delik açtı göğsümde.

Yaz sonuydu gidişin.
Anımsıyorum..
21.08.1986 Cumartesi günüydü.
Mezar taşıma, kıpkırmızı, haykıran rakamlarla; 21.08.1986 yazmışlar.
Oysa ki koskoca baharı silip atmıştı gidişin.
Kış gelmişti.

Herhalde yanlışlık olacak.
Gittiğin gün ölmedim ben.
Onca kış geçirdim.
Üşüdüm..
Titredim..
Kurusun diye ipe asılan biberler gibi sallandım.

Herhalde yanlışlık olacak.

21 kış geçirdim boynumla tavan arasında gergin duran ipte.
Gönderilmemiş mektuplar yazdım.
8inci ayın 21'ine kadar yazdım.
21'inde de yazdım..
Ama yaz sonuydu gidişin.

Ve ben yazdım..

KÖPRÜCÜK

Köprücük

Dün gece son kadehe çarpıp kırmıştı, paramız yoktu, alamadık.
Tirbuşonumuz da yoktu, hep kırılırdı açarken şişenin ağzı, 
eteklerinde süzer de koyardı şarabı kadehe. 
Marketten çaldığımız beyaz leblebiyi de avucuna doldururdu.
Akşam yemeğinde 1 ekmek ile 1 yumurtayı bölüşüp yedik.
Gramofona Taksim Tünel'den ödün(ç)aldığımız Fransız plağını koydu.
Ben koltukta oturmuş boş boş duvara bakarken şişenin kırıldığını duydum.
İçeriye geldi, üstünde bir zamanlar engin dağların doruklarında ki gibi kar beyazı olan, ama şimdi sigara dumanı ve rutubetten sararmış, yer yer şarap lekeleri olan dantelli bir elbise vardı.
Elbisesini yukarıya sıyırıp önce sağ dizini soluma, ardından sol dizini sağıma yerleştirip oturdu.
Şarabı kaldırdı.
-İyi de kadehi kır...
+Şşş.. köprücüklerimden içersin.

Gülümsedim, yeniden sevdim..