4 Mayıs 2016 Çarşamba

MUĞLA GEZİSİ

 MUĞLA GEZİSİ


  Şehir hayatından bunaldığım bir zamanda, liseden iki arkadaşımla Muğla, Marmaris, Ölü Deniz'de kamp yapalım dedik. Arkadaşlarım Söke'de okudukları için bir gece önceden gittiler. Ben ise ertesi gün Balıkesir'den, yanıma çadırımı, birkaç parça giysi ve gerekli eşyalarla, 150 TL para alıp, otostop ile yola çıktım.

  İlk olarak bir kamyon şoförü bir abi durdu ve Menemen yol ayrımına kadar götürebileceğini söyledi. Ben de kabul ettim ve bindim. Abimiz konuşmayı çok seven, Cumhuriyetçi ve MHP'li bir abimizdi.




  Çocukken ninesinin ona kuranın farklı bir şekilde yorumlanması ve okunmasıyla günümüze kadar Türkiye'nin başına gelecek olayları, kişileri anlattığını ve anlattığı şeyleri de başkalarına anlatmasını söylemesi üzerine açıldı. Anlattığı şeyler bana her ne kadar ütopik ve masalsı gelse de her olayı yaşayarak, kimi zaman sinirlenip küfürler ederek, kimi zamansa duygulanıp ağlayarak anlattı.Menemen kavşağına geldiğimizde vedalaşıp indim. 








  İzmir istikametine otostopa devam ederken bir kaç köpek tarafından biraz koşturuldum :D 10 dakika kadar sonra bir çift durdu ve İzmir'in girişine, Manisa kavşağına kadar götürebileceklerini söylediler ve bindim. Çok fazla sohbet etmeyi sevmeyen çiftimiz de gençlik yıllarında otostopu baya kullanmışlar. Manisa Kavşağında vedalaştıktan sonra otobana kadar yürümek zorunda kaldım. 






 Otobana çıktığımda otostopun adabı muaşeretini bilmeyen 3 kişi yüzünden 15 dakika kadar bekledim. Neyse ki yine bir çift durup beni aldı. Baya muhabbet ettikten sonra adamın doğum günü olduğunu öğrendim ve çantamda bulunan bir paket bisküviyi doğum günü hediyesi olarak verdim. :) Otobanın sonuna geldiğimizde vedalaşıp ayrıldık.

  

  Otostopa devam.. 3 dakika bekledikten sonra bir kamyoncu abimiz daha durdu ve Muğla'ya kadar götürebileceğini söylemesi üzerine hemen atladım kamyona. Başlarda biraz sessiz olan abimiz yol ilerledikçe açıldı. Küpeme ve dövmelerime biraz laf söylese de iyi bir muhabbetimiz oldu. Dağ tepe geçtikten sonra ilk defa denizi gördük ve yol kenarında durup bir sigara molası verdik.

  


  Muğla'da vedalaşıp indim. Otostopa devam edeceğim yol üzerinde 2şer kişilik 2 ekip vardı otostop çeken. Onlar da İnterrail Türkiye Otostop sayfasındanmış. Biraz muhabbet ettikten sonra onların gerisine konumlanıp otostopa başladım. Yaklaşık yarım saat sonra İstanbul'dan yola çıkıp, şehir şehir dolaşarak araçları tanıtan bir konvoya denk geldim ve beni aldılar.  Araçlarda 100cc'lik motorsiklet motoru olduğunu ve maksimum 70 km/s yaptığını ancak yokuş aşağı debriyaja basılırsa 90 km/s yaptığını öğrendim ve yol aşırı eğlenceliydi. Beni Ölü Deniz'e kadar bıraktılar.

  






Ölü Deniz'de arkadaşlarımla buluşup çadırımı kurdum. Bizden başka 6 çadır daha vardı. Biraz muhabbet ettikten sonra ateş yakıp konserve barbunyalarımızı ısıttık ve çabuk çorba hazırladık.


  










  Markete gidip bir şişe şarap ve sigara aldıktan sonra kamp kurduğumuz yere dönüp muhabbete başladık. Film ve kitaplardan konuştuğumuz muhabbetler uzadıkça uzadı ve saati 04:30 yaptık. Daha sonra uyuduk ve sabah saat 09:00'da jandarma eşliğinde uyandık. Sahili sezonluk kiraladığını söyleyen bir adam bizden şikayetçi olmuş. İfademiz alınmak üzere Ölü Deniz Jandarma Karakolu'na gittik. Jandarma ile güzel ve sıcak sohbetimiz ardından toplu bir selfie ile anı ölümsüzleştirdik.


  

  Liseden arkadaşım olan Hakan (fotoğrafı çeken en öndeki) ve Yaşar (sağda kırmızı tişörtlü) battaniyelerini Kelebekler Vadisi'nde düşürdükleri için tatillerini bitirip dönmek zorunda kaldılar. Ben ise fotoğrafta Hakan'ın hemen solunda kırmızı gömlekli Burak ile kafalarımız ve frekanslarımızın uyduğunu anlayınca beraber dolaşmaya ve kalmaya karar verdim. 

  Ölü Deniz'den otostop çektiğimiz bir araçla Kayaköy'e gittik. Bisiklet festivali için gelmiş yaklaşık 250 bisikletçiden oluşan gurubun yanına gittik. 












  Biraz dinlendikten sonra Kayaköy'ün tepesinde bulunan tarihi kilise ve gözetleme kulesine tırmandık. Tarihi rum evleri arasından taşlık yoldan geçtikten sonra tepeye ulaştık. Ve bizi harika bir manzara karşıladı.






  Biraz burada oyalandıktan sonra hava kararmadan önce Orhaniye, Kız Kumu'na doğru yola çıktık. Fethiye'nin çıkışında yaklaşık olarak 1 saat 45 dakika kadar otostop çekmemize rağmen kimse durmadı. Bununla ilgili I.T.O.'ya (Interrail Türkiye Otostop) yakarışımızdan 3 dakika sonra bir çift durdu ve bizi aldı. Yol boyunca tanıdığımız en mükemmel insanlardı desem abartmış olmam. 1 senelik evli olan Bahriyeli Mert ve Esma Hoca, ev alışverişi için dolaşmaya çıkmışlar ve bizi görünce de almışlar. Kendileri de I.T.O.'danlar. Birbirleriyle hem eş, hem arkadaş olabilen nadir çiftlerden biriydi ve yol boyunca keyifli muhabbetleriyle bize enerji verdiler. 

  Onlarla vedalaştıktan sonra otostopa devam ettik. 2 dakika beklemeden bir araç durdu ve bizi Orhaniye'ye kadar götürdü. Bizi alan abimizle muhabbetimiz sırasında cenaze taşımacılığı işinde olduğunu öğrendik ve anlattıkları çok ilgimizi çekti. Resmen cenazenin sezonunun olduğunu öğrendik ve çok şaşırdık. 

  Orhaniye'ye geldiğimizde hava kararmak üzereydi. Sahilde bir restoranın önünde biri ateş yakıyordu hemen onun yanına gidip biraz muhabbet ettikten ve gezimizden bahsettikten sonra adının Hakan olduğunu öğrendiğimiz abimize kamp yapabileceğimiz, kimsenin bir şey demeyeceği bir yer olup olmadığını sorduk. Kendisi biraz düşündükten sonra, restoranın hemen arkasında kendi arazisinin olduğunu, etrafının çevrili ve kimsenin bir şey demeyeceğini, girip rahatlıkla çadır kurabileceğimizi söyledi. Kendisine teşekkür edip çadırımızı kurduk ve konserve barbunyalarımızla akşam yemeğimizi yedik.
  Yemekten sonra Hakan abinin restoranının önünde ki şezlonglara oturduk. Kahve içmek istediğimizi ve fiyatını sorduğumuzda; ''size bedava'' cevabını aldık ve bu bizi çok mutlu etti. Kahvelerimizi içtikten sonra hava biraz serinlediği için çay söyledik. Üşüdükçe çay içtik :) Ve çayların parasını ödemek istediğimizi söylediğimizde ve bunda ısrar ettiğimizde bizden yalnızca 2 lira aldılar. 



                                     İncir Restoran - Orhaniye


Güzel bir gecenin ardından sabah Kız Kumu'nu yürümeye karar verdik. 
    Kız Kumu denilen yer; rivayete göre, bir çobana aşık olan kralın kızının, babasının bu olayı öğrenmesi üzerine, kızına çok kızdığı ve onu hapsetmek için askerlerine kızını yakalamalarını emrini vermesi ve kızın askerlerden kaçmak için denize doğru koşmasıyla, bastığı yerin sürekli sığlaşmasıyla oluştuğu anlatılır.

  Saatler 12:30'u gösterdiğinde çadırlarımızı toplamış, Hakan abiyle vedalaşmış, Marmaris'e girmek üzere otostopa başlamıştık. Yaklaşık 20 dakika sonra bir çift durup bizi aldı. Bungalov tarzı bir pansiyonları olduğunu ve bir gün yolumuz düştüğünde misafirleri olabileceğimizi söylediler ve Marmaris'e kadar götürdüler. 

  Planımız Marmaris'i biraz dolaşıp Akyaka'ya geçmekti. Akyaka, Marmaris'e yakın olduğu için Marmaris'te baya oyalandık. Tarihi Marmaris evlerini dolaşırken Hamdi abi ile tanıştık ve yaklaşık 2 saat kadar muhabbet ettik. Bize çay ısmarladı, biraz daha lafladıktan, sosyal medya hesaplarından takipleştikten sonra ayrıldık ve otostopa başladık. 










1 saat boyunca kimse durmadı. Marmaris ve Muğla'nın insanı biraz garip. :)














  Hava kararmak üzereyken bir kamyoncu abimiz bizi aldı. 5 dakika kadar yol aldıktan sonra bir telefon geldi ve geri çağırdılar kamyonu. Bizi yol kenarında indirmek zorunda kaldı. Hava kararmıştı ve soğuk hissedilir derecedeydi. İleride radar olduğunu gördük ve polisle konuşup bizi Akyaka'ya kadar bırakmasını rica ettik ama kabul etmedi. Oysa ki 18 km yolumuz kalmıştı. Orada karanlıkta ve soğukta 2 buçuk saat kadar bekledikten sonra bir emekli PTT memuru durdu ve bizi aldı. Akyaka yol ayrımına kadar bıraktı. 

  Orada aşağıya doğru yürüyecekken yolda bir kız bir erkek olduğunu gördük. Muhabbete başladık. 1 saat kadar muhabbet ettikten sonra, Ankara'dan sezonluk çalışmaya geldiklerini, Akyaka'da iş görüşmesi yaptıklarını ve Marmaris'e döneceklerini öğrendik. Kalacak yerlerinin olmaması üzerine bizimle kamp yapmalarını teklif ettik. Olur mu? Olmaz mı? derken kabul ettiler. Azmak Nehri'nin kenarına, Ottoman Hotel'in 50 metre sağına çadırımızı kurduk. Ateşimizi yakıp konserve yemeklerimizle karnımızı doyurduktan sonra muhabbetlere başladık. Din, kitap, film derken saati 04:10 yaptık. 

  Kamp kurduğumuz yeri bilmediğim ve sadece karanlıkta gördüğüm için biraz tedirgindim. Her ne kadar tedirgin de olsam gece boyunca Alaycı kuşların ötüşü insana huzur veriyordu. Ama rahat uyudum. Sabah uyandığımda ise öyle bir doğa harikasıyla karşılaştım ki anlatamam. Fotoğraflarda da gördüğünüz üzere akvaryum gibi temiz ve içinde bitkilerin yaşadığı Azmak Nehri tam bir doğa harikasıydı.





  Sabah kahvaltısında yerel halktan istediğimiz domates, peynir, yumurta, salatalık vs ile yaptıktan sonra Akyaka evlerinin arasından merkeze doğru yol aldık. Akyaka'da evlerin 2 kattan daha fazla katlı olması yasakmış ve evlerin hepsi cumbalı olmak, mimariyi bozmamak zorunda olduğunu öğrendikten sonra ayrı bir sevdim Akyaka'yı.


Burak, Ottoman Hotel'de iş bulup orada kaldı ben ise ertesi günü dil kursum olduğu için Balıkesir'e doğru dönüş yolculuğuna başlamak üzere onlardan ayrıldım.

Akyaka'dan otostopa daha yeni başlamışken ikinci araç durdu ve genç bir çift beni Muğla-İzmir yol ayrımına kadar götürdüler. Hatta yolda muhabbet ederken kızın da Balıkesir'li olduğunu öğrendim.
Muğla-İzmir ayrımında onlardan ayrıldıktan sonra İzmir istikametine doğru otostopa başladım. Orada otostop için gelen ve Aydın'a giden bir çocukla beraber, İzmir'den Muğla'ya ekmek taşıyan bir abimiz aldı bizi. Baya muhabbet ettikten sonra uykum geldiği için izin isteyip biraz kestirdim. Beni uyandırdığında İzmir'e gelmiştik ve beni Manisa kavşağında indirdi. 

  Oradan otostopa devam ettim. 10 dakika beklemeden Antalya'dan kamptan gelen ve Bursa da zemin kaplama işi ile uğraşan Yüksel abi durdu ve beni aldı. Arabaya bindiğimde Chopin - Spring Waltz çalıyordu ve yol boyunca klasik müzik ve opera dinleyerek, kamp maceralarımızdan bahsederek Balıkesir'e kadar geldik. Beni merkezi bir yerde indirdikten sonra yoluna devam etti...

  Bu benim ilk yalnız olarak uzun yol deneyimimdi ve harikaydı. Muğla'dan dönüşümün hemen ertesi günü ilk iş olarak oraların doğası, temiz havası ve güzelliğinden sonra şehrin kalabalığı ve kargaşasına girince, yeni bir tatil planlamam gerektiğine karar verdim ve Ayvalık Kampını planladım. Ayvalık Kampı ile ilgili yazımı da önümüzde ki günlerde sizlerle paylaşacağım. 

                     
Kısa Anadolu

                Sevgi ve esenlikle kalınız.
Yol açık, yola çık.. :)



Instagram: kisa_anadolu
  Tumblr: kirmizikisaanadolu
  Geocaching: kisa_anadolu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder